Koronavirüs Bizi Sarstı, Ancak İklim Değişikliği Sonumuz Olabilir
Evet, pandemi sonrası dünyada yaşama ve çalışma şeklimiz, şüphesiz ki önceden var olan eğilimlerimizi değiştirecek potansiyele sahip. Ancak, “Her şey eskisi gibi olmayacak” cümlesinin içinin doldurulması için somut göstergeler görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bana göre en somut gösterge bu yazımında konusu olan, karbon emisyonlarında ki değişimlere bağlı olarak küresel sıcaklıklarda artış ve iklim değişikliğinde ne aşamalara geleceğimiz olacak. Çünkü gelecekte insanoğlunun baş etmekte zorlanacağı tek konunun “iklim değişikliği” olacağını düşünenlerdenim.
Tüm dünyanın büyük bir işbirliği içinde koronavirüs pandemisne çözüm aradığına yakinen şahit oluyoruz. Dünyada var olan bütün bilimsel, teknolojik ve maddi imkânlar seferber edilmiş durumda. Peki bu işbirliği ortamı küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadele içinde devam edecek mi?
Uygarlığın başlangıcından itibaren insanlar yavaş yavaş doğayı kendi yararına manipüle etmeye başladılar. Nüfusa bağlı olarak kentleşmenin hızla artması, beraberinde çevre kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma, yeraltı suyu seviyesinin azalması, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemin değişmesini getirdi.
Şimdi ise iklim değişikliği, yüzyılımızın en büyük ve en hayati zorluklarından biri halinde. Son yirmi yılda doğayı eski haline getirme çabalarına rağmen, insanoğlu sadece birkaç adım ileri gidebildi. Ancak son birkaç ay içinde, pandeminin sonuçlarının küresel iklim değişikliği üzerindeki etkisi, herkesin dikkatini çekti.
Ancak, koronavirüs salgını nedeniyle, dünya çapındaki tüm yerel ve merkezi idareler, insan sirkülasyonunu önlemek için vatandaşlarının evlerinin dışında serbest dolaşımını tam anlamıyla yasakladılar. Hac, olimpiyat vb. çeşitli dini, kültürel, sosyal, bilimsel ve spor etkinlikleri iptal edildi. Sanayiler durdu ve seyahatler iptal edildi. Pandeminin insan medeniyeti üzerinde olumsuz sonuçlar doğurduğu, ancak dünya ekosistemi üzerinde olumlu bir etki yarattığı görüldü.
Küresel ısınma, ekosistemlerin yanı sıra insan sağlığı, geçim kaynakları, gıda güvenliği, su temini ve ekonomik büyümeyi birçok yönden etkileyecektir. Etkilerin ısınma derecesi ile birlikte artacağı tahmin edilmektedir.
Örneğin, 1,5 ° C ile karşılaştırıldığında 2 ° C ısınmanın (Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmanın bu yüzyıl sonuna kadar 2 derecenin altında tutulmasını hedefliyor) iklim ile ilgili risklere ve yoksulluğa maruz kalan insan sayısını 2050 yılına kadar birkaç yüz milyon artırdığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, ısınmanın getirdiği mekanizmaların karmaşık etkileşiminin insani etkilerini öngörmek zor olmaya devam etmektedir. Bazı bölgelerde insani koşullar kötüleşebilirken, başka yerlerdeki koşullar iyileşebilir. İnsan nüfusunun ve tarımsal üretimin coğrafi dağılımındaki değişikliklerin beraberinde farklı sorunları da getireceği açıktır. Biraz açayım;
İklim değişikliği ve tarım
Ekin yetiştiriciliğinin iklimsel uygunluğunun değerlendirilmesi, tarımsal iklim değişikliği ile başa çıkmak için bilimsel olarak temel oluşturur. Küresel iklim değişikliğinin gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkileri olumlu etkilerden daha yüksektir. Hem gözlemsel hem de simülasyon deneyleri iklim değişikliğinin, dünyanın birçok bölgesinde buğday ve mısır da dahil olmak üzere büyük gıda mahsullerinin toplam verimini olumsuz etkilediğini ve olumsuz etkilerin olumlu etkilerden daha yaygın olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, artan aşırı hava ve iklim olaylarının neden olduğu agro-meteorolojik felaketler tarım üzerindeki etkileri daha da kötüleştirebilir. 2016 tarihli Nature raporuna (https://www.nature.com/articles/nature16467) göre 1964–2007 yılları arasında aşırı hava felaketleri, verim kayıplarında artma eğilimi ile birlikte dünyada büyük ölçekli verim (mısır, pirinç ve buğday) azalmasına neden oldu; örneğin, tahıl verimi, farklı ülkelerde kuraklık ve aşırı yüksek sıcaklıklar nedeniyle % 9 -% 10 azaldı.
2019 tarihli “Climatic suitability and spatial distribution for summer maize cultivation in China at 1.5 and 2.0 °C global warming” isimli makalede ise, Çin'deki mısır ekim alanlarının doğu bölgelerine doğru kayacağını ve ekim alanlarında önemli azalmalar yaşanacağı belirtilmektedir.
Küresel Isınma ve doğal afetlerin küresel göçlere etkisi…
Küresel göçe katkı sağlayan diğer bir etkende küresel ısınmaya bağlı doğal afetlerin yarattığı iklim göçüdür. Günümüzde küresel iklim değişiklikleri neticesinde dünyanın bazı bölgelerinde şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili olmaktadır. Kısacası iklimler değişmektedir. Bunun sonucunda küresel göçlerin nedenleri arasında sayılan;
-Kuraklık ve buna bağlı olarak tarım ürünlerinde azalış,
-Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi sonucunda sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının sular altında kalması,
-Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış,
gibi sorunların ortaya çıkması beklenmektedir.
Bu çerçevede küresel ısınmada dünyanın geri dönülemez noktaya yaklaştığını işaret eden bilim insanları, iklimin altüst olması ile suların yükselmesi neticesin verimsiz ve kurak hale gelen topraklardan kaçan insanların 2050 yılına kadar yaklaşık 150 milyon kişiyi "iklim mültecisi" durumuna düşürebileceğini uyarısında bulunmaktadır. Örneğin sadece küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişikliği neticesinde Hindistan‘da sular altında kalacak yerlerden 30 milyon kişinin ayrılmak zorunda kalacağı, deniz seviyesinin de bu dönemde 9 ila 88 cm yükselebileceği tahmin edilmektedir. Yine bu çerçevede birçok Avrupa Ülkesinde deniz suyu seviyesinin 2050 yılından itibaren yarım metreden fazla yükseleceği, eski kıtada 19 şehrin bundan etkilenerek sular altında kalacağı, suların yükselmesinin sonuçlarının 2050'den itibaren gözle görülebileceği ifade edilmektedir. Bahse konu hususları doğrular nitelikte günümüzde su sıkıntısı çeken insanların büyük bölümünün halen Güney ve Güneydoğu Asya ile Ortadoğu ve Akdeniz bölgelerinde yaşadığı bilinmektedir. Bu durumun devam etmesi durumunda, 2050‘ye kadar su sıkıntısının bu bölgelerde daha da artacağını ve 700 milyon ila 2,8 milyar insanın nüfus artışı ve küresel ısınmaya bağlı göç sorunları ile karşılaşacağını ifade etmektedirler.
İklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı olarak etkileyeceği alanlardan biri güvenlik meselesidir.
Askeri/ulusal güvenliği temel alan geleneksel politikaların yerini çevresel meseleleri de kapsayan güvenlik politikalarına bırakması iklim değişikliğinin güvenlik kapsamında incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Küresel iklim değişikliği insan hayatının her alanına nüfuz edebilme potansiyeline sahip bir olgudur. Güvenlik meselesi içerisine iklim meselesinin dâhil edilmesi tartışma konusu olsa da mevcut durumun devam etmesi halinde iklim değişikliğinin sınır anlaşmazlıklarına, enerji meselelerinde çatışmalara, kaynakların kıt hale gelmesi sebebiyle anlaşmazlıklara, sosyal gerilimlerin artmasına, ani hava olayları nedeniyle insani krizlerin yaşanmasına ve kitlesel göçlere neden olabilme potansiyeli bulunmaktadır. Bir devleti veya topluluğu doğrudan hedef almadan herkese karşı güvenlik unsuru olması iklim değişikliğini yeni ve farklı bir güvenlik tehdidi haline getirmektedir.
Kaynak: Baysal, B., & Karakaş, U. (2017). Climate Change and Security: Different Perceptions, Different Approaches. Uluslararası İlişkiler/International Relations, 14(54), 22
İklim değişikliği doğa veya insan kaynaklı çevresel değişimler nedeniyle yapılan göçlerin yapısını değiştirmiştir. Kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi, su kaynaklarının ve tarım arazilerinin kaybı gibi uzun vadede iklim süreçleri ile kasırgalar, su baskınları gibi ani iklim olayları sebebiyle yer değiştirmek zorunda kalan bireyler iklim mültecisi olarak adlandırılmaktadır. Ancak iklim mültecileri kavramının uluslararası hukuk çerçevesinde kabul gören bir tanımı bulunmamaktadır. Yasal bir çerçevenin var olmaması bu kişilerin koruma statüsünün belirlenmesini zorlaştırmaktadır. Hukuki statüsü belirsiz olan iklim mültecileri kaynak kıtlıklarına bağlı sosyal gerilimlere ve dolaylı olarak güvenlik sorunlarına neden olabilir.
Küresel ısınmanın bakteriler üzerindeki etkisi
Bakteriler, antibiyotiklerle birlikte aynı ortamlarda hayatta kalmak için çeşitli mekanizmalar geliştirdi. Sıcaklık, hem antibiyotik varlığında bakterilerin hayatta kalmasını etkileyen önemli bir faktör hem de iklim değişikliği nedeniyle büyük ölçüde artan bir çevresel özelliktir. Bu nedenle, sıcaklık değişiklikleri ve antibiyotik direnci arasındaki bağlantıları anlamak son derece önemlidir.
Bakteriyel enfeksiyonları tedavi etme seçeneklerini hızla kaybediyoruz. Bu öncelikle antibiyotiklere direnç gelişen patojenlerden kaynaklanmaktadır. Örneğin, bazı Acinetobacter baumannii, Pseudomonas aeruginosa ve Klebsiella pneumoniae suşları, bilinen tüm antimikrobiyal ilaçlara karşı direnç geliştirmiştir. Bu direnişin, ilaca dirençli tüberküloz gibi yılda 200.000'den fazla ölüme yol açan korkunç sonuçları vardır, bu da yaygın olarak ilaca dirençli tüberkülozun neden olduğu 2.000'den fazla ölüme neden olmaktadır (XDR-TB; Dünya Sağlık Örgütü, 2019). Genel olarak, çoklu ilaca dirençli bakteriyel patojenler, küresel olarak yılda en az 700.000 ölüme neden olmaktadır. İlaçlara dirençli bakterilerden kaynaklanan ölümlerin 2050 yılına kadar küresel olarak yılda 10 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir.
Son yıllarda sıcaklığın, bakterilerin hayatta kalmasını etkileyen hücresel, fizyolojik, ekolojik ve evrimsel süreçlerde önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmıştır.
Sol resim: Antibiyotiklere ve termal strese fizyolojik tepkiler (örn., Isı şoku tepkisi) lokaldir. Yani, bir mikro ölçekte meydana gelirler ve çoğunlukla tek tek hücreleri etkilerler. Hücreler aynı anda antibiyotiklere ve stresli sıcaklıklara maruz kalabilir veya bu streslerle sırayla karşılaşabilir. Her iki durumda da, bu olaylar tipik olarak kısadır (0.5-48 saat) ve ömürleri boyunca veya muhtemelen bir sonraki kuşak nesiller boyunca hücreleri etkiler. Ortadaki resim: Antibiyotikler ve / veya stres, sıcaklıklar günlerce devam ettiğinde, dirençli bakteriler (yani, stres direnci veren kalıtsal genetik mutasyonlar taşıyan kişiler), popülasyonu ele geçirir ve duyarlı bakterilerin yerini alır. Sağ resim: Direniş topluluklar arasında (yani farklı türler arasında) yayılır. Yerel ve küresel sıcaklıklar, popülasyon artışı ve antibiyotik direncinin iletimini modüle eden patojenlerin ve vektörlerin yayılması gibi süreçleri etkiler.
Mevcut ve büyüyen antibiyotik direnç krizini teşvik eden faktörleri tam olarak anlamak için, sıcaklığın etkilerini tamamen yakalayan ve dikkate alan çok disiplinli, çok ölçekli bir yaklaşıma ihtiyacımız olacağı aşikârdır.
İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik
Küresel iklim değiştikçe, insan refahı, ekosistem fonksiyonu ve hatta iklimin kendisi giderek daha fazla etkilenmektedir. Türlerin coğrafi menzil sınırları dinamik ve zamanla dalgalanma gösterse de, iklim değişikliği Dünya üzerindeki yaşamın evrensel olarak yeniden dağıtılmasına neden olmaktadır.
WWF, Doğu Anglia Üniversitesi ve James Cook Üniversitesi tarafından hazırlanan “Isınan Dünyada Doğal Hayat: İklim Değişikliğinin Biyoçeşitlilik Üzerindeki Etkileri” başlıklı rapor’da, iklim değişikliğinin dünyanın farklı doğal yaşam alanlarındaki 80.000 bitki ve hayvan türü üzerindeki etkisini inceleyen raporda çarpıcı sonuçlar yer alıyordu.
Rapora göre Paris İklim Anlaşması’ndaki 2 derecelik hedef tutturulsa bile dünyamız bazı zengin doğal bölgelerinde tür çeşitliliğinin %25’ini kaybedecek. Akdeniz de alarm veren bölgeler arasında yer alıyor. Küresel ısınma 2°C ile sınırlandırılsa bile Akdeniz’deki çoğu tür grubunun neredeyse %30’u, tüm bitkilerin ise üçte birinden fazlası risk altında kalacak.
İklim değişikliğinin dünyanın farklı doğal yaşam alanlarındaki 80.000 bitki ve hayvan türü üzerindeki etkisini inceleyen rapora göre, karbon salınımı kontrolsüz şekilde artmaya devam ederse, Amazon ve Galapagos gibi dünyanın en zengin doğal bölgelerindeki hayvan ve bitki türlerinin yarıya yakını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Paris İklim Anlaşması’ndaki ısı artışını 2°C ile sınırlı tutma hedefine ulaşılsa bile bu bölgelerde tür çeşitliliğinin % 25’i kaybedilecek.
Dünyadaki diğer kritik bölgeler
Güneybatı Avustralya, Amazon Guyanası ve Afrikalı vahşi köpeklere ev sahipliği yapan Miombo ağaçlıkları iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgeler olacak. Küresel anlamda 4-5 derecelik bir sıcaklık artışı olursa, bu bölgeler birçok bitki ve hayvan türü için yaşanmaz hale gelecek. İklim değişikliğinin getirdiği tehlikelerden bazıları şöyle:
- Miombo ağaçlıklarında ve Güney Afrika’da amfibilerin %90’a yakını, kuşların %86’sı, memelilerin %80’i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
- Amazon, bitki türlerinin %69’unu kaybedebilir.
- Güneybatı Avustralya’da amfibilerin %89’u yok olabilir.
- Madagaskar’da bulunan türlerin %60’ı risk altında bulunuyor.
- Günde 150-300 litre su tüketmesi gereken Afrika filleri su kıtlığı tehlikesi ile karşılaşabilir.
- Sundarban kaplanlarının üreme alanlarının %96’sı yükselen su seviyesi nedeniyle sular altında kalabilir.
Tür dağılımındaki iklim kaynaklı değişiklikler veya menzil kaymaları, insan refahını hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiler. Bazı aralık değişimleri, iklim sistemi üzerinde geri dönüşler yaratarak iklim değişikliğinin hızını değiştirir.
Aslına bakarsak, koronavirüs pandemisi dünya genelindeki ekonomik faaliyeti durdurmadan önce ülkeler, seyahat hizmetleri, otomasyon, dijitalleşme, lojistik, yapay zeka ve 3 boyutlu teknolojilerdeki gelişmelere bağlı olarak, karbon emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliği hedeflerine ulaşmak için adımlar atmaktaydı.
Salgın sonrasında ortaya çıkabilen konular arasında uzaktan çalışma, yarı zamanlı çalışma, e-ticaretin genişletmesi ve tedarik zincirlerinin kısaltılması başlıkları yer alıyor. Bu başlıklar zamanla kalıcı hale gelirlerse, küresel karbon emisyonlarının azaltılmasına önemli katkılar sunulabilir. Gerçekten olabilir mi peki ?
Salgın sonrasında ortaya çıkabilen konular arasında uzaktan çalışma, yarı zamanlı çalışma, e-ticaretin genişletmesi ve tedarik zincirlerinin kısaltılması başlıkları yer alıyor. Bu başlıklar zamanla kalıcı hale gelirlerse, küresel karbon emisyonlarının azaltılmasına önemli katkılar sunulabilir.
Ancak iklim değişikliği üzerinde herhangi bir etkisi olmayacak.
Bilim insanları, 2020'de toplam karbon üretiminde % 5'lik bir düşüş tahmin ediyorlar. Bununla birlikte, herhangi bir yapısal değişiklik olmadığı sürece, Koronavirüs'un neden olduğu emisyon düşüşü kısa ömürlü olabilir ve atmosferdeki karbondioksit konsantrasyon seviyeleri üzerinde küçük bir etkiye sahip olabilir.
Paris İklim Anlaşması ile uyumlu olan IEA'nın Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosuna (SDS) göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının dünya genelinde 2040 yılına kadar elektrik arzının üçte ikisini oluşturması gerekiyor.
Avrupa Birliği salgın sonrası yeni dünya ekonomisinde iklim değişikliğinin rolünü düşünmeye başladı.
26 mart tarihinde toplanan Avrupa Parlamentosu aldığı "Avrupa Yeşil Anlaşması" kararı ile, Koronavirüs sonrası Avrupa'daki ekonomilerin ve toplumların hızlı bir şekilde toparlanmasına katkıda bulunması amacı ile, iklim değişikliğiyle mücadeleyi ekonomik stratejinin merkezine koymayı planlıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve 11 Avrupa iklim ve çevre bakanı, alınan karar ile ilgili olarak 9 Nisan 2020 Perşembe günü yayınladığı açık mektup ta Avrupa Komisyonu'nu Koronavirüs' ün yıkıcı etkilerinden çıkmak için yeşil bir ekonomiyi merkez haline getirmeye çağırdı.
Anlaşmaya göre salgın sonrası yatırımlar, iklim açısından nötr bir ekonomiye geçişi, biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve tarımsal gıda sistemlerinin dönüşümünü hızlandırmayı hedeflemelidir.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve 11 Avrupa iklim ve çevre bakanı, alınan karar ile ilgili olarak 9 Nisan 2020 Perşembe günü yayınladığı açık mektup ta Avrupa Komisyonu'nu Koronavirüs' ün yıkıcı etkilerinden çıkmak için yeşil bir ekonomiyi merkez haline getirmeye çağırdı.
Anlaşmaya göre salgın sonrası yatırımlar, iklim açısından nötr bir ekonomiye geçişi, biyolojik çeşitliliğin korunmasını ve tarımsal gıda sistemlerinin dönüşümünü hızlandırmayı hedeflemelidir.
Sonuç olarak;
Karbon emisyonlarının, salgın sonrası üretimde yaşanacak hızlanma ile tekrar artacağı düşünülüyor. Çeşitli ülkeler ve şehirlerden gelen karbon emisyon rakamları çok güzel gözükse de hayatın normale dönmesi ile eski karbonlu günlere dönebilmemiz an meselesi.
Çin, ABD ve Avrupa'daki bilim insanları tarafından hazırlanan ve Ulusal Bilimler Akademisi'nin dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, dünya genelinde sera gazı emisyonlarındaki artışın devam etmesi, insanlığı daha önce görülmemiş bir krizle karşı karşıya bırakabilir.
Çalışmanın koordinasyonunu sağlayan araştırmacılardan Wageningen Üniversitesi Profesörü Marten Scheffer, araştırmanın sonuçlarının iklim değişikliğinin de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına benzer şekilde dünyayı değiştirebileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Değişimin hızı daha yavaş şekilde ortaya çıkabilir. Ancak küresel salgından farklı olarak, gezegenin büyük bölümünün hayatta kalmanın zor olduğu seviyelerde ısınması ve tekrar soğuyamamaması nedeniyle krizin sonlanmasını sağlayacak bir çözüm bulunamayabilir. Bu durum, yıkıcı nitelikteki doğrudan etkilerinin yanı sıra toplumların oluşabilecek yeni küresel salgınlar gibi krizlerle başa çıkma kapasitesini de azaltıyor. Bunun gerçekleşmesini engelleyebilecek tek çözüm emisyonların hızla azaltılmasıdır."
Net olarak karbon emisyonlarını azaltmak istiyorsak, dünyanın üretim portföyde daha yenilenebilir üretimi benimsemesi, verimlilik standardını iyileştirmesi ve kömür temelli üretimden ayrılması kesinlikle gerekiyor.
Koronavirüs pandemisini gelişini göremedik ama, küresel ısınma ile yaşanması muhtemel felaketleri açıkça görüyoruz. Bu yaşanmaya başladığında artık geri dönüşü olmayacak. Geleceğimiz kendi elimizde.
Erdem MUTLU
Kaynaklar:
- Science of The Total Environment- COVID-19 outbreak: Migration, effects on society, global environment and prevention
- Compounding Effects of Climate Warming and Antibiotic Resistance – Review
- Biodiversity redistribution under climate change: Impacts on ecosystems and human well-being – Review
- https://www.climatechangenews.com/2020/04/09/european-green-deal-must-central-resilient-recovery-covid-19/
- https://www.pnas.org/content/early/2020/04/28/1910114117
- https://www.wwf.org.tr/?7561/Akdenizi-neler-bekliyor-
- https://www.aa.com.tr/
- https://www.bbc.com/news/business-51706225